
Merhaba Dostlar;
Serdar ÖZDEMİR
Ezoterik-Okült Astrolog
Merhaba Dostlar;
Misafir olarak bu köşeden sizlerle buluşuyor olmak beni oldukça heyecanlandırıyor ve aynı zamanda da onurlandırıyor…
Dostlar; şuan sahne sırası bizde ve tekamülümüzü gerçekleştirmek için buradayız; “Ay altı Alem” yani dünya. Bazılarımız bunu yani tekamülümüzü gerçekleştirecek, bazılarımıza ise bu nasip olmayacak! Ne için bu hayatı yaşıyoruz, amacımız ne? Bu sisteme hangi katkı yada katkıları sağlamak için buradayız? Var olan sistemin mükemmelleşmesi ve ideal olana doğru evreşmesi için her varlığın tekamülünde yerine getirmesi gereken misyonları ve görevleri vardır ki ancak bu şekilde sisteme katkı sağlar. Yani dostlar geldik de niye geldik? Bizim asıl misyonumuz görevimiz ne? Ye, iç, üre, yaşlan ve öl mü? Kesinlikle bu kadar basit olamaz olmamalı… Tüm bu sorular ve neticesinde oluşan zihinsel kaos ile cevap ararken bulduğunu sanıyor ve hatta belki buluyor ama tekrar bir döngü başlayıp sormaya sorgulamaya devam ediyoruz. Çünkü yetmiyor, aldığımız, bulduğumuz cevaplar bir yere kadar tamam dedirtiyorken bir yerden sonra daha derine inme güdüsü ile döngüyü tekrar ateşliyoruz. Ya da bunların hiç biri olmuyor, ye, iç, üre, yaşlan ve öl modun da dertsiz tasasız beşeri kaygılarla öylesine yaşayıp gidiyoruz…
Bu küçük girizgahı yapmakta ki amacım; düşünmek, aramak, bulduğumuzu daha bir değerli hale getirmek, mukayese yeteneğimizi geliştirmek için bundan binlerce yıl öncesinde de kadimlerin anlam arayışı içine girip bir çok metodolojiyi geliştirmesine, inanç sistemlerinin doğmasına ve netice itibariyle de çoğu bugün yasaklı olan ilimlerin ve akabinde de bilimlerin doğmasına ve insanlığın bugün ki haline gelmesine vesile olmuştur.
Şimdi sizi nasibimde var ise onlarca hatta yüzlerce konudan oluşan bu yazı dizisini oluşturacak olan ana felsefeyle tanıştırmadan önce benim her okuduğumda ibret aldığım, derin düşüncelere daldığım ve çeşit çeşit anlamlar çıkarttığım bir hikayeyi okumaya davet ediyorum;
” … Babamın bir işareti üzerine iki çırak, demir ocağının her iki yanında bulunan ve kil borular vasıtasıyla ona bağlanan koyun derisi körükle çalışmaya başladılar… Ocaktaki alevler yükseldi ve canlı ve kötü bir cin olarak hayata dönmüş gibi göründü.”
“Babam daha sonra, eritme kabını uzun maşasıyla kavradı ve onu alevlerin üzerine yerleştirdi. Birdenbire demirci dükkanındaki diğer bütün işler durdu, çünkü altının eritilmekte olduğu süre boyunca ve soğurken onun çevresinde bakır ya da alüminyumla çalışmak, -bu baz metallerin bir parçasının eritme kabına atılması gerektiği durumda bile- unutulur. Sadece demirle çalışılmaya devam edilebilir. Fakat bunlar demirle ilgili bir görev üstlenmişlerse bile ocağın etrafında toplanmış çıraklara katılmak için, genellikle onu çabucak tamamlarlar veya bir kenara bırakırlar …”
“Babam hareketlerinin etrafında toplaşan çıraklar tarafından engellediğini hissettiği zaman, sessizce onlara geride durmalarını işaret ederdi. Ne o ne de bir başkası bir kelime dahi söylemezdi. Hiç kimse konuşmaya cüret etmezdi, ozan bile sessizdi. Sükunet sadece körüğün hışıldaması ve altının alçaktan tıslaması ile bozuldu. Fakat babam bir kelime dahi söylemediği halde, içinden konuştuğunu biliyordum; altını ve odun kömürünü bir çubukla karıştırırken (yanmaya başlamışken yer değiştirmeyi sürdürmeliydi) sessizce hareket eden dudaklarından bunu görebiliyordum”
“İçinden ne söylüyor olabilirdi? Kesin olarak bunu söyleyemem, asla bana anlatmadı. Ancak bir çağrıdan başka ne olabilirdi ki? Ateşin ve altının ruhunu, ateşin ve rüzgarın -körükten esen rüzgar, rüzgarın doğurduğu ateş ve ateşle evlenen altının- ruhunu çağırmadı mı? Şüphesiz onların yardımını celbetti ve arkadaşlıklarını ve iştiraklerini niyaz etti; şüphesiz en önemlilerin arasında olan ve yardımları eritme için zorunlu olan bu ruhları çağırdı.”
“Gözlerimin önünde vuku bulan işlem, harici olarak sadece altının eritiImesiydi. Bunun dışında daha çok şeyler vardı: ruhların kolaylaştırdığı veya engel olduğu büyüsel bir işlem. Bu sebeple babamın etrafında sükunet hakimdir …”
“Böyle bir anda küçük siyah bir yılanın daima koyun postunun altında saklı durması dikkat çekici değil mi? Çünkü her zaman orada değildi. Babamı her gün ziyarete gelmezdi. Ancak altınla işlem yapılırken asla görünmezlik edemezdi. Bu gerçekten beni şaşırtmadı. O zamandan sonra, bir gece babam bana kabilemizin ruhundan söz etti, yılanın orada bulunması gerektiğini oldukça tabii bulmuştum, çünkü yılan geleceği biliyordu …”
“Altınla çalışan zanaatkar her şeyden önce kendini arındırmalı, baştan ayağa kadar kendini yıkamalı ve çalışına süresi boyunca nefsani şeylerden geri durmalıdır… ”
Evet dostlar bu hikayeyi paragraf paragraf incelemeniz, çeşitli mantıklar yürütmeniz ve hatta düşünsel bağlamda sınırların dışına çıkmaya çalışmanız bir çok konuda farkındalık yaşamanız için temel olacaktır diye umuyorum. Şimdi burada bulunuş amacım olan ana felsefeler yani Ezoterizm ve Okültizm ile öz de manevi olan bu ekollerle devam etme niyetiyle şimdilik hoşça kalın diyorum…